19 Mayıs 2012 Cumartesi

ŞANLIURFA'DA SIRA GECELERİNİN ÖNEMİ

                                   ŞANLIURFA'DA "SIRA GECESİ" GELENEĞİ

Şanlıurfa folkloru denince hoyratları, türküleri, türkücüleri, çiğ köftesi ve sıra geceleri akla gelir.
Bilhassa kış gecelerinde yaşları birbirine denk yakın arkadaş guruplarının, her hafta bir arkadaşın evinde olmak üzere haftada bir akşam, belirli bir niteliğe ve düzene göre sıra ile yaptıkları toplantılara Şanlıurfa'da "SIRA GECESİ" denir.

                                           SIRA GECESİNDE KURALLAR

Sıraya katılanlar sıra gecesinin kurallarına uymak zorundadır. Bu kurallardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
Önceden belirlenen sıraya gelme ve gitme saatine uyulur, uymayanlara arkadaşlarca tespit edilen ceza verilir. Sıraya gelen misafirler veya yaşça büyük olanlar, saygı ifadesi olarak üst tarafta oturtulur, ev sahibi ise kapıya yakın oturur. Sıra gecesinde müzik icra edilirken konuşmak, sohbet etmek, müziği dinlemeyip başka şeylerle meşgul olmak hoş karşılanmaz. Müzik icra edenlere hakaret sayılır.

Sıra grubunun seçilen bir başkanı vardır. Başkan sıra gecesinin yönetimini üstlenir, kurallara uymayanlara verilen cezaları uygular.
Sıra geceleri genellikle yer sergisi olan evlerde yapılır. Oturan kişilerin ayaklarını uzatmaları, yan gelip yatmaları uygun değildir. Belli bir rahatsızlığı olanların ayağını uzatarak oturmaları hoş karşılanır.

Sıra gecelerinde sohbet ve müzik icrası yanında bazı "Tolaka" ve "Yüzük Fincan" gibi geleneksel oyunlarda oynanır. Bu oyunları oynayarak sıra arkadaşları hoşça vakit geçirirler. Oyunlar sonunda kaybeden tarafa önceden belirlenen bir ceza verilir. Bu ceza sıra kasasına verilecek sembolik bir miktar para veya yiyecek birşey ısmarlama şeklinde olabilir.

                                                  SIRA GECESİNDE SOHBET

Sıra gecelerinin en önemli fonksiyonlarından biri sohbettir. Sıra gecelerinde konuşulan konular; sıra gezenlerin mesleklerine, kültür seviyelerine, tahsillerine, meraklı oldukları konulara göre değişiklik arz etse de sırada; sağlık, eğitim, ekonomi, sanat, edebiyat, siyaset, dini konular ile Urfa'nın sorunları, Türkiye ve dünya meseleleri gibi hemen her konu sıra gecelerinde konuşulur. Konuşulan konuda herkes özgürce düşüncesini söyler.
Bazı sıra gecelerine, sıradakilerin merak ettikleri veya ilgi duydukları konunun uzmanı bir misafir özellikle çağrılır ve onun konuşması dinlenir, ondan istifade edilmeye çalışılır.

Sıra gecesine katılan gençler büyüklerini dinleyerek, sohbetlerinden istifade ederler. Bilgileri görgüleri artar. Bilmedikleri bir husus varsa usulüne uygun büyüklerine sorarak bilgi dağarcığını genişletir. Sıra gecelerinde gençler; konuşma ve dinlemenin adabını, nerede konuşulup nerde susulması gerektiğini öğrenirler

                                               SIRA GECESİNDE MÜZİK

Şanlıurfa'da müziğin gelişmesi ve yaşatılmasında, yeni bestelerin ve sanatçıların ortaya çıkışında en önemli faktör sıra geceleridir. Sıra gecelerinde müzik, sıra elemanlarınca usta-çırak geleneği içerisinde icra edilir. Herhangi bir enstrüman çalan veya okuyabilen kişilerin oluşturduğu sıralarda müzik, Urfa makam geleneği içerisinde icra edilir. Müzik faslı Rast veya Divan makamından başlayarak, Uşşak, Hicaz ve gecenin durumuna göre diğer makamlarla devam ederek Kürdi veya Rast makamıyla son bulur. Bu makamlar icra edilirken o makama göre şarkı, türkü okunur. Arada ise hoyrat ve gazel okunur. Müziğe yeni başlayanlar, bu gecelerde ustaları dinleyerek müzik bilgisini alır ve makamları öğrenirler. Bu yönüyle sıra gecelerine "halk konservatuarı" da denilebilir. Bu tür sıra geceleri daha çok, müzisyenlerin bir araya geldiği sıra geceleridir.
Her sıra gecesinde müzik icra edilir diye bir kural da yoktur. Müzisyenlerin oluşturduğu sıra gecelerinde bile müzik, gecenin ancak belli bir bölümünde icra edilir. Çünkü sıra gecesinin esas amacı; sohbettir, dayanışmadır, paylaşmadır.
Son yıllarda televizyonlarda veya çeşitli salonlarda, restoranlarda eğlenmek için düzenlenen müzikli, zaman zaman da içkili gecelere de "sıra gecesi" denmektedir. Bu geceler geleneksel sıra geceleri değildir. Bunlar için "Urfa gecesi" , "Urfa halk müziği gecesi" veya "Urfa asbap gecesi" ifadeleri daha uygun olur kanaatindeyiz.

                                               SIRA GECESİNDE İKRAM

Sıraya gelenlere ilk olarak acı kahve ikram edilir. Çekirdek kahve kavrulup dövüldükten sonra, kaynatılıp süzülerek hazırlanan acı kahveye "mırra" denir. Bu kahve, özel fincanlarla misafirlere sunulur. Mırra, az miktarda konulur ve iki defa verilir. Acı kahvenin yapılması gibi içilmesinin de kendine has kuralları vardır. Bu kurallardan birkaçını şöylece sıralayabiliriz. Kahveyi içen, kahve fincanını yere koymamalı ve mutlaka dağıtana geri vermelidir. Kahveyi içenin, fincanı yere veya masaya koyması, kahveyi verene büyük hakaret sayılır. Eskiden bunun cezası, kahveyi dağıtan bekârsa evlendirilmesi ya da fincanın altınla doldurulup ona verilmesi imiş. Bu kuralı bilmeyen misafirler, kahve fincanını yere koyarsa, bu kural hatırlatılır ve de hoş görülür.
Acı kahveden sonra çay ikram edilir. Gece ilerleyip diğer ikramlar yapıldıktan sonra, sıra gecesinin bittiğini hatırlatmak için son bir acı kahve daha verilir.
Sıra gecelerinde yemek olarak "çiğköfte" yapılır, nadiren mahalli yemeklerin ikram edildiği sıra geceleri de vardır. Diğer bir ifade ile çiğköfte sıra gecelerinin değişmez yemeğidir. Çiğköfte ikram edildiğinde genellikle herkes tabağındakini bitirir. Tabakta çiğköftenin kalması hoş karşılanmaz. Bu çiğköftenin iyi yoğrulmadığı veya malzemelerinin beğenilmediği manasına gelir.

Sırada, çiğköftenin yanında ayran, bostana, salatalık veya maruldan yapılmış cacık, koruk salatası, çoban salatası gibi salatalar ikram edilebilir.
Sıra gecelerinde çiğköfteden sonra kadayıf, şıllık, katmer, baklava veya daş ekmeği, küncülü akkıt, palıza, şire gibi mahalli tatlılardan herhangi biri ikram edilir.

Sıra gecelerinde ikram çiğköfte ve tatlı olarak kararlaştırılmışsa, arkadaşlar arasında eşitlik olsun diye herkes bu kurala uymak zorundadır. İlave bir ikramda bulunana "bunu davet kabul ettik, bu nedenle sırayı tekrar yapacaksın" denilerek ceza verilir.

                  SIRA GECESİ'NİN ŞANLIURFA KÜLTÜR HAYATINDAKİ YERİ

Şanlıurfa'da yüzyıllardan beri yaşanan ve günümüzde de yaygın olarak sürdürülen sıra gecesi geleneğinin, Şanlıurfa kültür hayatındaki yeri şu başlıklarla sıralanabilir.

"Sıra gecesi" hoşgörüdür, sevgidir
Sıra geceleri sayesinde insanlar birbirleriyle tanışır, konuşur, arkadaşlıklar, dostluklar oluşur. Urfa'da, birliğin, beraberliğin, sevginin, hoşgörünün tohumu sıra gecesinde atılır, yıllarca süren sıra gecelerinde bu tohum büyür ve ulu bir çınar olur. Bu nedenle Urfa'da sıra gecesi, "sıra arkadaşlığı" çok önemlidir. Yıllarca süren sıralardaki arkadaşlıklar, zamanla yakın dostluklara dönüşür.

"Sıra gecesi" bir halk mektebidir
Urfalı; cemaatle oturup kalkmayı, gelenek ve göreneklerini, adab-ı muaşeret kurallarını, cemaatte konuşmanın adabını, yeri geldiğinde konuşmayı, yeri geldiğinde dinlemeyi, büyüğüne saygıyı sıra gecelerinde öğrenir. Sıra gecelerinde zaman zaman çeşitli kitaplar okunur ve yorumları yapılır. Böylece sıra gecesi; eğiten, öğreten bir halk mektebidir.

"Sıra gecesi" nezih bir sohbet ortamıdır,
Sıra gecelerine çağrılan edebiyatçılar, şairler bilim ve din adamları dinlenir, onların bilgilerinden istifade edilir. Menkıbeler, kıssalar, fıkralar anlatılır. Deneyimler aktarılır.

"Sıra gecesi" acıyı ve mutluluğu paylaşmaktır.
Ölüm, düğün gibi birçok acı tatlı olay sıra arkadaşlarınca birlikte paylaşılır.
Sıra arkadaşlarından birinin yakını ölse, diğer arkadaşları cenazenin hazırlanmasından, kaldırılmasına kadar arkadaşlarının yanında olurlar, acısını hafifletmeye çalışırlar. Yine arkadaşlarının düğün, sünnet vb. mutlu gününde yanında olur, mutluluğunu paylaşırlar.

"Sıra gecesi" tanışmaktır, kaynaşmaktır
Sıra geceleri sayesinde insanın çevresi genişler. Sıraya zaman zaman misafirler çağrılır, onlarla tanışılır. Bazı sıra gecelerine bürokratlar da çağrılır, gelen misafirler sıra elamanlarını, sıra elemanları da o bürokratları tanımış olur. Böylece sıra gecesi; tanışmaya, kaynaşmaya ve devlet-halk bütünleşmesine vesile olur.

"Sıra gecesi" bir "halk konservatuarı" dır.
Şanlıurfa'da müziğin gelişmesi ve yaygınlaşmasının en büyük nedeni sıra geceleridir. Bu geceler, usta-çırak geleneğine uygun olarak müziğin öğretildiği ve icra edildiği meşk ortamıdır. Müzikle ilgilenenler bu gecelerde türküyü, gazeli, hoyratı, şarkıyı, makamı, usulü, notayı öğrenir. Müzik terbiyesini burada alır. Bu yönüyle sıra geceleri, bir "halk konservatuarı" dır.

"Sıra gecesi " çok yönlü bir dernektir
Çeşitli hobileri ve özel ilgi alanları olanlar kendi aralarında sıra gecesi grubu oluştururlar. Bu gecelerde sevdikleri konuları konuşur, görüş ve bilgi alışverişinde bulunurlar. Bu yönüyle sıra gecesi; bir dernek gibi fonksiyon üstlenmiş olur.

"Sıra gecesi" bir istişare toplantısıdır.
Şanlıurfa'nın sosyal, kültürel ve ekonomik sorunları sıra gecesinde konuşulur ve tartışılır, çözüm yolları üretilir. önemli birçok konularda kararlar alınır ve uygulanır. Meselâ; Şanlıurfa'nın düşman işgalinden kurtarılması ile ilgili ilk toplantı bir sıra gecesinde yapılmıştır. Bu yönüyle sıra geceleri birer istişare toplantılarıdır.

"Sıra gecesi" bilgilenme toplantılarıdır
Sıra geceleri, ekonomik ve sosyal konuların konuşulduğu, bilgilenme toplantılarıdır. Gündemdeki konular, piyasa ve ticari durum, mevsim mallarının fiyatları, sanayi durumu, yapılan yatırımlar gibi birçok konular sıra gecelerinde konuşulur.

"Sıra gecesi " bir siyaset okuludur
Sıra gecesinde aynı veya değişik siyasi görüş sahibi kişiler bir araya gelebilir. Memleket meseleleri konuşulur, tartışılır bazen de ortak kararlar alınır. Seçim zamanının yaklaştığı günlerde, siyasiler sıra gecelerine katılır ve oradaki insanlara; görüşlerini, planlarını, programlarını anlatarak, sıra gecesi elemanlarının görüşlerini alırlar.

"Sıra gecesi" yardımlaşmadır, dayanışmadır
Sıra geceleri, sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın yoğunlaştığı ve pratiğe dönüştüğü ortamlardır. Sıra gecelerinde cezalardan toplanan paralar, gerektiğinde üzerine de para konularak fakir kimselere yiyecek ve giyecek alımında kullanılır, hayır müesseselerine dağıtılır veya öğrencilere burs olarak verilir.

"Sıra gecesi" geleneklerin yaşatıldığı gecelerdir
Sıra gecelerinde bazen "tolaka" veya " yüzük fincan" oyunu gibi geleneksel oyunlar oynanarak, hoşça vakit geçirilir. Böylece geleneksel oyunlarımız da yaşatılmış olur.

"Sıra gecesi" Şanlıurfa'nın tanıtıldığı gecelerdir
Şanlıurfa'daki veya başka memleketteki Urfalıların sıra gecelerinde, Şanlıurfa gelenekleri, müziği, yemekleri ve tatlıları misafirlere sunulur, böylece Şanlıurfa'nın kültürel ve sosyal tanıtımı yapılır. Bu yönüyle; sıra gecesi bir lobi faaliyeti üslenmiş olur.

"Sıra gecesi" sevgi, barış ve hoşgörü ortamıdır.
Sıra gecelerinde iki aile veya arkadaş arasındaki kırgınlıklar, dargınlıklar istişare edilir ve haklı-haksız belirlenir. Bu kişilerin araları bulunarak barıştırılır. Bu yönüyle sıra geceleri , sevgi, barış ve hoşgörü ortamıdır.

Sıra geceleri;
Arkadaşlıktır, dostluktur, Paylaşmaktır, tanışmaktır, Kırgın olanla barışmaktır, Sevgidir, hoşgörüdür, Fedakârlıkta yarışmaktır,

Sıra geceleri;
Âşıkların saz'a geldiği, Çırakların diz'e geldiği, Ustaların söz'e geldiği, Âriflerin öz'e geldiği, Yüreklerin yanıp köz'e geldiği, Gönül güzelliklerinin göz'e geldiği gecelerdir.

Sıra geceleri;
Ses, saz, söz üstüne sohbettir, Şiirdir, edebiyattır, Musikidir, muhabbettir.

                               SIRA GECESİ İLE İLGİLİ BİR MAKALE

"SIRA GECESİ" Abuzer AKBIYIK
SIRADAN BİR GECE DEĞİLDİR

"Sıra Gecesi", atalarımızdan bizlere geçen ve halen de yaşayarak sürdürdüğümüz çok güzel bir geleneğimizdir. Bu gelenek son yıllarda Televizyonların çoğalmasıyla medyanın ilgi odağı olmuş, Urfa'ya gelen hemen her programcı "Sıra gecesi' çekimi yapmış, Züğürt ağa, Eşkıya filmleri gibi birçok sinema filminde "Sıra Gecesi" sahneleri kullanılmıştır. Yine Urfa'yı ziyarete gelen guruplara "Sıra gecesi" adı altında geceler tertiplenmektedir.

"Sıra gecesi" Urfa'ya gelen yabancılara Şanlıurfa kültürünün tanıtımına bir araç olmaktadır. Yine Urfa dışında düzenlenen "Sıra Gecesi" programları ve televizyondaki "Sıra Gecesi" programlarıyla birçok kişi Urfa kültürüyle tanışmakta iç içe olmaktadır. Sıra gecesi programları, işin bu yönüyle güzel bir tanıtım aracıdır.

Bazı televizyonlarda ve sinema filmlerinde "Sıra Gecesinin" , sadece müzik icra edilen, çiğköfte yenen bir toplantı olarak tanıtıldığına icra edildiğine, hazırlanan köftenin tavana, oraya buraya atıldığına tanık olmaktayız. Hatta bazı programlarda "Sıra gecesi" içkilerin içildiği bir müzik eğlence gecesi şeklinde sunulmaktadır. Sıra gecesinin, vur patlasın çal oynasın tarzda yapılan kafaların demlendiği "oturak alemleri" gibi geceler olduğu imajı yaratılmaktadır. Bu yanlıştır. Kültürel değerlerimizi yozlaştırmaktır.

Şanlıurfa'da sadece eğlenmek ve içki içmek üzere bir araya gelinen gecelere "Sıra gecesi " değil, "Asbap Gecesi" denir. Düğünden bir gece önce damadın arkadaşları ve çalan söyleyenler bir araya gelir ve hem müzik yaparlar hem de içki içerler. İçki içilmeyen sadece eğlenmek için yapılan Asbap Geceleri de vardır.

Sıra geceleri, Asbap Gecesinden tamamen farklıdır. Sıra gecelerinde içki içilmez. Müzik belli bir makam geleneğine göre yapılır.

Arkadaş gurupları haftada birinin evinde sıra ile olmak üzere bir araya geldikleri için bu gecelere "Sıra gecesi " denilmiştir.

Şanlıurfa'da "Sıra gecesi", "sıradan bir gece" değildir. Sohbetin kültürün edebiyatın müziğin harmanlandığı nezih ortamlardır. Sıra gecelerinde müzik icra edilir, çiğköfte yenir ama müzik ve yemek sıra gecesinin tamamı değil, bir bölümüdür, Amaç; sosyal, kültürel ve dini konularda sohbettir, muhabbettir, dayanışma ve yardımlaşmadır, geleneklerin yaşatılmasıdır.















                                                            







ŞANLIURFA'NIN TARİHİ VE GENEL TANITIMI

                                        
                                                                URFA TARİHİ

Urfa tarihinin Paleolotik çağa kadar (M.Ö. 500.000 - 8.000) uzandığı tespit olunmuştur. Kazılarda neolitik çağ (M.Ö. 7250 - 5500), kalkolitik çağ (M.Ö. 5500 3200) ve ilk tunç çağına ait (M.Ö. 3200 - 1800) çok sayıda değerli eserler ele geçirilmiştir.

Belgelere dayanmayan bazı iddialara göre Urfa, ilk defa şehirler kuran İdris Peygamber veya Tufan'dan sonra Nuh Peygamber zamanında kurulmuştur. Ebul Faraç bu görüştedir.Urfa bölgesi; Sümer - Akat - Hitit, Babil - Kalde, Hurri - Mitanni, Aram - Asur, Med ve Pers hakimiyetlerini görmüştür. M.Ö. II. bin Hitit vesikalarında geçen Ursu'nun ve Asur vesikalarında geçen Ruhua veya Ru'ua'nın, bugünkü Urfa olduğu söylenmektedir. Şehir; Ur, Kalde Ur'u, Harran Ur'u, Orhei, Orhay, Vurhai, Edessa, Diyar Mudar, (Bölge ile beraber) Ruha, Reha ve Urfa adlarını almış, en son Şanlıurfa olmuştur.
Makedonya Kralı Büyük lskender doğu seferi sırasında Urfa' ya hakim olmuştur. (M.Ö. 332). Bu devir, M. Ö. 132'de ASRAANE krallığı ile son bulmuştur. M. S. 250 yıllarına kadar devam eden Osroane Krallığı dönemi Hıristiyanlık açısından büyük önem taşımaktadır. O çağın Osroane Kralı Abgar Ukomo'nun (Kara Abgar) dünyada Hristiyanlığı resmi din olarak kabul eden ilk krallardan olduğu, Hz. lsa ile mektuplaştığı ve Hz. lsa'yı dinini yaymak üzere Urfa'ya davet ettiği bilinmektedir. Bu davet üzerine Hz. lsa yüzünü sildiği mendile çıkan mucizevi resmini ve Urfa'yı kutsadığına dair bir mektubunu Abgar Ukomo'ya göndermiştir. Bu nedenle Urfa'ya Hıristiyanlarca bugün bile "Kutsal Şehir" denilmektedir. Hıristiyanlık aleminde kutsal sayılan bu mendilin uzun süre Urfa'yı düşmanlardan koruduğuna inanılmış. M.S. 944 yılında Bizans İmparatorunun doğudaki kuvvetlerinin komutanı Ioannes Kurkuas Urfa üzerine yürüyerek Hz. İsa'nın bu mucizevi resmini almayı başarmış ve onu büyük bir törenle İstanbul'a götürmüştür. Hristiyanlığı ilk yıllarında kabul eden Urfa, Müslümanlığı da ilk yıllarında kabul etmiştir. (M.S. 639). Selçuklu Sultanı Alpaslan'ın 1071 yılında şehri kuşatmasına kadar birçok siyasi ve dini hareketlerin olduğu Urfa' da bağımsız bir Haçlı Kontluğu (M.S. 10981144) kurulmuştur. 1144 yılında İmadeddin Zengi, 1 182'de Selahaddin Eyyübi Urfa'ya hakim olmuştur.

1240 ve 1250 yıllarındaki iki Moğol yağmasından sonra 1260 yılında Hülagü Han bölgeyi yakıp yıkmıştır.
Urfa 1404 tarihinde Akkoyunluların, 1514 yılında Safevilerin eline geçmiş ve 1517 yılında Osmanlı İmparatorluğuna dahil olmuştur.

24 Mart 1919'da İngiliz, 30 Ekim 1919'da Fransızlar tarafından işgal edilmiştir. Fransızlara karşı başlatılan direniş ve savaş 11 Nisan 1920'de şehir halkının zaferiyle sonuçlanmıştır.

                               NEDEN PEYGAMBERLER ŞEHRİ? Hz. İBRAHİM


Rüyasında hükümdarlığının elinden gittiğini gören Kral Nemrut'un bu rüyası kahinler tarafından: "... Bu yıl bir çocuk doğacak, senin putperest dinini ortadan kaldıracak ve Krallığına son verecek" şeklinde yorumlanır. Bunun üzerine Nemrut o yıl doğan ve doğacak olan bütün çocukları öldürtmeye karar verir. Hz. İbrahim' e hamile olan Nuna, hamileliğini herkesten gizleyerek Hz. İbrahim'i bir mağarada gizlice doğurur.

Hz. İbrahim bu mağarada 7 yaşına kadar herkesten gizlice yaşadı. 7 yaşından sonra mağaradan çıkarılıp baba evine getirilen İbrahim büyüyünce Nemrut ve halkının taptığı putlarla mücadele etmeye başladı. Gerçek tanrının putlar değil bütün kiiinatı yaratan tek Allah olduğunu anlatmaya çalıştı. Bunun üzerine Nemmt, Hz. İbrahim'i yakalatarak Urfa kalesinin bulunduğu tepeden ateşe attırdı. O anda Allah tarafından ateşe "Eyateş İbrahim'e karşı serin ve selamet ol" emri verildi. Ateş su, odunlar balık oldu. Hz. İbrahim sağ salim olarak bir gül bf1hçesinin içerisine düştü.
Onun düştüğü yerde oluşan Halil-ür Rahman ve Aynzeliha gölleri ile içerisindeki balıklar bugün dünyanın her tarafından gelen insanlarca ziyaret edilmektedir. Ayrıca Hz. İbrahim'in doğduğu mağara, bu göllerin yakınındaki Mevl~d-i Halil Camii içerisinde olup ziyarete açık tutulmaktadır.

                                                       Hz. EYYUB


Allah, Urfa' da yaşayan Eyyüb peygamberin kendisine bağlılığını göstermek için önce mallarını ve çocuk1arını elinden aldı ve daha sonra kendisine ağır bir hastalık verdi. Hasta yattığı mağarada bütün vücudunu kurtlar kapladı. Eyyüb peygamber bütün bunlara rağmen Allah'a isyan etmedi. Allah'a ibadetten geri kalmadı, sabır ve şükür gösterdi. Allah onun bu sabrına karşılık olarak sıhhatini ve malını geri verdi. Hz. Eyyüb bu nedenle sabır örneği olarak kabul edilir.
Hz. Eyyüb'un hastalık çektiği mağara ve kutsal suyu ile yıkanarak şifa bulduğu kuyu bugün Urfa'nın Eyyüb Peygamber semtinde ziyaret edilmektedir.
Hz. Eyyüb'ün mezarı, Urfa'nın Viranşehir ilçesine 20 km. uzaklıktaki Eyyüb Nebi köyündedir. Bu köy, bir peygamberler köyü gibidir. Eyyüb Peygamberin Türbesi, Hanımı Hz. Rahme'nin Türbesi ve Elyasa' Peygamberin vefat ettiği yer buradadır:

                                                       Hz. ELYASA

Elyasa' peygamber Eyyüb peygamberi ziyaret etmek ister. Uzun yıllar arar, sonunda bulunduğu yere yaklaştığını bilmemektedir. Karşısına şeytan çıkar. Daha çok uzakta olduğunu söyler. Elyasa peygamber yaşlanmıştır. Dua eder Allah ruhunu alır. 1 Km. kala O'na ulaşamadan vefat etmiş olduğu yer bu köydedir

                                                       Hz. ŞUAYB
Şuayb Peygamber'in Urfa'nın 85 km. doğusundaki tarihi Şuayb şehrinde yaşadığına inanılmaktadır. Bu tarihi kent kalıntıları arasındaki bir mağara ev O'nun makamı olarak ziyaret edilmektedir. (Bakınız Şuayb şehri)
                                                   
                                                        Hz. NUH
Halk Tufandan sonra, Hz. Nuh'un gemisinin Urfa ile Ceylanpınar (Re'sulayn) arasındaki Cudi dağına indiğine inanılmaktadır. Bu dağ deniz dalgalarını andıran çok değişik bir yüzey şekline sahiptir. Yöre halkı bu konuda çok kesin kanaate sahiptirler. Bu yer Soğmatar ve Şuayb şehir ile aynı mevkidedir.
Ancak bir Cudi dağı da Urfa' nın güneyinde Nemrud'un tahtına 20-25 km. mesafededir. (Bakınız Cudi şehri)
                                                
                                                      Hz. MUSA
Günümüzde Yağmurlu Köyü olarak adlandırılan tarihi Soğmatar kenti içerisinde, Hz. Musa'nın Kuyusu ve Asa' sının izi diye ziyaret edilen iki makamı vardır.

                                                        Hz. LUT


Hz. İbrahim'in kardeşi Harran'ın oğludur. Lut Hz. İbrahim ile birlikte göç etmiş ve peygamberlik ile görevlendirileceği Sodom'a gitmiştir. Urfa' da doğmuş ve ilk çocukluğu Hz. İbrahim ile beraber geçmiştir.
Onunla beraber Harran'da da yaşamıştır


                                                   Hz. YAKUP
Urfa' nın güney batısında Deyr Yakup - Nemrud'un Tahtı denilen yapıda misafir kalmıştır. Bu yer şehre 1O km. mesafededir. (Bakınız Nemrud'un Tahtı)

                   HZ. İBRAHİM'İN DOGDUGU MAGARA- MEVLİD-İ HALİL CAMİİ


Hz. İbrahim Peygamber'in doğduğu mağara, Halil-ür Rahman ve Aynzeliha göllerinin doğusunda yer almaktadır; Mevlid-i Halil camii avlusu içerisine alınmıştır. Hz. İbrahim bu mağarada yedi yaşına kadar kalmıştır. Mağaranın içerisinde bulunan şifalı suyun bir çok hastalığı iyileştirdiğine inanılmaktadır.
Bu mağaranın yanına Osmanlı Döneminde Hz. İbrahim'in hatırasına Mevlid-i Halil adı verilen küçük bir cami yaptırmıştır. İbrahim peygamberin makamını ziyaret etmeye gelen binlerce kişiye bu camii küçük gelmeye başlamıştır. Bu caminin yanına ı 986 yılında çevreyle uyumsuz, makamları gölgeleyen, doğal görünüme engel olan yeni bir cami yapılmıştır. Çifte minaresi, oransız kubbesi ve genel görünümü ile estetik olmayan bu cami bulunduğu alanın doğal yapısına da uyumlu değildir.



                                HALİL-ÜR RAHMAN VE AYNZELİHA GÖLLERİ

Şehir merkezinde yer alan ve İbrahim Peygamberin ateşe atıldığında düştüğü yer olarak bilinen bu iki göl, balıkları ve çevrelerindeki tarihi eserler ile Urfa' nın en çok ziyaretçi çeken yerleridir.

Halil-ür Rahman Gölünün kuzey kenarındaki Rızvaniye Camii ile güney-batı köşesindeki Halil-ür Rahman Camii ve Medresesi göl ile bir bütünlük oluşturur. Burası Urfa'nın da sembolü haline gelmiştir.

İbrahim Peygamber, devrin zalim hükümdarı Nemrut ve halkının taptığı putlarla mücadele etmeye, onları kırıp parçalamaya ve Allah'ın Bir'liğini savunmaya başlayınca Nemrut tarafından bugünkü kalenin bulunduğu tepeden ateşe atılır. Bu sırada Allah tarafından ateşe "Ey ateş, İbrahim'e karşı serin ve selamet ol" emri verilir. Bu emir üzerine halkın inanışına göre ateş suya, odunlar balığa dönüşür. Hz. İbrahim bir gül bahçesinin içerisine sağ olarak düşer. Hz. İbrahim 'in düştüğü yer Halil-ür Rahman gölüdür. Rivayete göre Nemrut'un kızı Zeliha da İbrahim' e inandığından kendisini onun peşinden ateşe atar. Zeliha'nın düştüğü yerde de Aynzeliha gölü oluşmuştur.

Her iki göldeki balıklar halk tarafından kutsal kabul edilerek yenilmemekte ve korunmaktadır.


                                                           URFA KALESİ


Bugün kentin ortasında kalan Halil-ür Rahman ve Aynzeliha göllerinin güneyindeki tepe üzerindedir. Doğu, batı ve güney tarafı kayadan oyma derin savunma hendeği ile çevrili, kuzey tarafı ise sarp kayalıktır. Hz. İbrahim Nemrut tarafından bu tepeden ateşe atılmıştır.

Şehir surlarının 812-814 yıllarında yeniden inşa edilmesi sırasında kalenin de onarıldığı tahmin edilmektedir. Güneydeki kayadan oyma hendeğin M.S. III. yüzyıla ait kaya mezarlarının üzerine yapıldığı kesilmiş kaya mezarlarından anlaşılmaktadır. Kale üzerindeki iki sütundan doğuda olanının kente bakan kuzey cephesindeki kitabede; "Ben Eftuha'yım, güneşin oğluyum, bu sütunlar ile üzerindeki heykeli Kral Mano nun kızı kraliçe Şalmet için yaptırdım." yazıldır. Kral Mano M.S. 240-242 yıllarında hüküm sürmüştür.
Bir görüşe göre de mancınıkları sembolize etmek için yapılmış iki sütundur.


Kale üzerinde Bizans ve İslami devirlere ait çok sayıda yapı kalıntısı bulunmaktadır. Selçuklular, Eyyübiler, Memlükler, Akkoyunlular ve Osmanlılar dönemlerinde çeşitli onarımlar geçiren kalenin kuzey, güney ve doğu cephelerindeki duvarlarda çeşitli onarım kitabeleri bulunmaktadır.

                                                 HASAN PADİŞAH CAMİİ


Akkoyunlu devleti hükümdar Sultan Uzun Hasan tarafından yaptırılmıştır. Uzun Hasan bir müddet Urfa'da kalmıştır. Hatta Urfa'da iken doğan oğluna HALİL adını vermiştir. Hasan Padişah camiini de 1470'lerde Urfa'da iken Toktemur Camiine bitişik olarak yaptırmıştır.


Çok kubbeli camiler grubuna giren Hasan Padişah Camii, kıble duvarı boyunca sıralanmış tromplu üç büyük kubbe ile örtülü dikdörtgen bir plana sahiptir. Son cemaat yeri önde payeler üzerinde oturan çapraz tonozlarla örtülü sekiz gözlüdür. Doğu baştaki göz Toktemur Mescidi önüne rastlamaktadır. Avlunun kuzeyinde yer alan minareA859 tarihinde Halil Bey tarafından tamir ettirilmiştir. 1 960'larda avlu kemerli ihata duvarı ile çevrilmiştir.

                                                              ULU CAMİ

Ulu Camideki mevcut kitabeler onarım devirlerine ait olup inşa tarihi hakkında fikir vermemektedir. Nurettin Zengi tarafından tamir ettirilerek bugünkü şeklini alan Halep Ulu Camii İle benzer bir plan gösteren Urfa Ulu Caminin Zengiler zamanında arasında yaptırılmış olabileceği tahmin edilmektedir. Urfa şehir merkezindeki en eski camilerdendir.



                                                     EYYÜBİ MEDRESESİ

Ulu Caminin doğusuna bitişik olan Eyyübi Medresesinden günümüze sadece Miladi 1191 tarihli kitabesi kalmıştır. Bu kitabe 800 yıllık olup Urfa' da günümüze kalan çok önemli eserlerden biridir. Aynı yerde bugün görülen tek eyvanlı medrese, Eyyübiler devri medresesinin üzerine1781 tarihinde Nakibzade Hacı İbrahim Efendi tarafından yaptırılmıştır.


Medresenin güney duvarında 1781 tarihinde Firuz Bey tarafından yaptırılan çeşme bulunmaktadır.

                       EYYÜB PEYGAMBER MAĞARASI VE KUYUSU

Sabır Peygamberi Hz. Eyyüb'un hastalık çektiği mağara ve kutsal suyunda yıkanarak şifa bulduğu kuyu, Urfa şehir merkezinin Eyyüb Peygamber semtinde yer almaktadır. Eyyüb Peygamber bu mağarada 7 yıl şiddetli bir hastalık çekmiştir.

M.S. 460 yılında Piskopos Nona tarafından Eyyüb Peygamber kuyusunun cüzzamlı hastaları iyileştirdiğinin keşfedilmesinin üzerine hastalar bu kuyunun suyu ile yıkatılarak sağlıklarına kavuşmuşlardır.

Bu kuyunun batısında kayalardan oyulmuş ve Hamam diye anılan mekandan da burada bir tedavi merkezi olduğu anlaşılmaktadır.

Hz. İsa'nın Urfa Kralına gönderdiği mucizevi mendili bir hırsız tarafından çalınarak Eyyüb Peygamber kuyusuna atılmıştır. Bu olay, 1145 yılında Urfa'yı alan İslam komutanı İmadeddin Zengi'ye Süryani kilisesinin reisi Basil Bar Şumana tarafından şu şekilde anlatılmıştır. "Urfa'yı ziyarete gelenlerden birisi Hz. İsa'nın mendilini çalar ve cebine koyar. Kosmas manastırında geceleyen ziyaretçinin cebindeki bu mendil karanlıkta ışık ve nur saçmaya başlar. Yanmaktan korkan mendil hırsızı, mendili Eyyüb Peygamber kuyusuna atar. Kuyudan güneş misali bir ışık çıkar, kuyunun içini dışını aydınlatır. Böylece mendil bulunarak kuyudan çıkarılır ve manastırdaki yerine iade edilir." Halk arasında bu olay Ulu Camideki kuyular için de anlatılmaktadır


                                                   KARAKOYUN DERESİ



Urfa'nın kuzey batısından doğan, şehir içerisinden geçerek Harran ovasında Cüllap Irmağıyla birleşen Karakoyun deresi, günümüzde kurumuş bir durumdadır.

                                          KARAKOYUN DERESİ KÖPRÜLERİ

Karakoyun Deresi üzerinde batıdan başlamak üzere doğuya doğru Hızmalı Köprü, Millet Köprüsü, Su Kemeri,Samsat Köprüsü (Eski Köprü), Hacı Kamil Köprüsü, Beg Kapısı Köprüsü ve Demir Köprü bulunmaktadır. Son iki köprü] 996' da dere ıslahı sırasında DSİ tarafından yıktırılmıştır.
                                                    
                                                          HIZMALI KÖPRÜ



Urfa' daki köprülerin en güzellerindendir. Halk arasında anlatıldığına Karakoyunlu Türk Beyliği Hükümdarlarından birinin kızı Sakine Sultan tarafından Hac yolculuğu sırasında yaptırılmıştır. Köprünün orta ayağının doğu cephesinde Kitabede 1843 tarihinde tamir ettirildiği yazılıdır. Sakine Sultan'ın ve çocuklarının mezarı dere üzerindeki su kemerinin kuzeyindedir.

                                               KARAKOYUN SU KEMERİ

Millet Köprüsü ile Samsat Köprüsü arasındadır. Bizans İmparatoru Jüstinyen tarafından 525 senesinde yaptırıldığı tahmin edilmektedir.

                                           ŞEHİR SURLARI VE KAPILAR


Urfa'nın etrafını çevreleyen surların günümüzden 50 yıl öncesine kadar tamamı ayakta idi. Uıfa şehir surlarından Harran Kapısı ve Bey Kapısı yer yer duvar ve burç kalıntıları günümüze kadar ulaşabilmiştir. M.S. 6. yüzyıla ait kaynaklarda geçen Uıfa Surlarının esas inşa tarihi bilinmemektedir.

Çeşitli kaynaklardan şehir surlarının batıda; Su Kapısı, Batı Kapısı, Kuzey batıda; Samsat Kapısı, Saray Kapısı, doğuda; Beg Kapısı ve güneyde; Harran Kapısı olmak üzere yedi büyük kapısını bulunduğu anlaşılmaktadır.


                                             YOL GÖSTEREN ÇEŞMESİ


Şehir Merkezinde ipekyolu ile Diyarbakır yolu kavşağındaki park içerisindedir. I. Dünya Savaş'ında Çanakkale'de savaşan Urfalı askerlerin hatırasına 1917 yılında yaptırılmıştır.

Abidenin Üzerinde Kafkas yolu, Ankara yolu, Bağdat demiryolu ve şehir merkezine giden Mustafa Kemal Paşa caddesini gösteren kelimeler bulunmaktadır. Abidenin alt kısmı dört cepheden çeşme olarak kullanılmaktadır.


                                      HARB-I UMUMİ ŞEHİTLERİ ABİDESİ



Şehir merkezinde, Hükümet konağı önündeki kavşaktadır. l. Dünya Savaşının bütün cephelerinde savaşa katılan Urfa'lı şehit ve gazilerin hatıralarına 1917 yılında yaptırılmıştır.

                                                         URFA EVLERI


Urfa evlerinin gelişiminde ikliminin, kalker taşının, İslami inanışların, Uıfa aile hayatının, yaşamının tamamını evinde geçiren kadına onun sıkılmayacağı geniş ve ferah bir ortam yaratma düşüncesinin ve sosyal geleneklerin büyük ölçüde etkisi vardır.

Urfa'nın sıcak iklime sahip olması evlerin avlulu, kışlıklı ve yazlıklı, eyvanlı, odaların kalın duvarlı ve tonoz örtülü toprak damlı yapıhna,sında etken olmuştur. Çevredeki dağlardan kesilen taşların işlemeye elverişli olması, mimaride hakim malzeme olarak taşın kullanılmasına neden olmuştur. Yüzlerce yıldan beri işletilen antik taş ocakları bulunmaktadır.

Müslümanlığın topluma getirdiği aile mahremiyetinin gereği olarak Urfa evleri haremlik ve selamlık olmak üzere iki bölümlü inşa edilmişlerdir. Selamlık bölümünde küçük bir avlu, bir veya iki oda, eyvan, konukların hayvanlarının barınacağı büyük bir ahır "Develik" ve tuvalet bulunur.

Haremlik bölümü ise oldukça zengin planlanmıştır. Genellikle haremlik avlusunun kuzey tarafında, cephesi güneye bakan ve kış aylarında güneş alan kışlık eyvan ve iki yanında "Kışlık" denilen birer oda, avlunun güney tarafında ise bunun simetrisi durumunda cephesi kuzeye bakan ve yaz aylarında güneş almayan yazlık eyvan ve iki yanında "Yazlık" odalar bulunur.

Avluyu çevreleyen mekanlar arasında "Zerzembe" (Kiler), "tandırIık" (mutfak) ve hamam gibi bölümler bulunur. Hamamları kumalı, kubbeli, şadırvanı olan sıcaklık ve soğukluk bölümlü, külhanlı olanları da vardır.

Eyvanlara verilen önem, Urfa evlerinde odalar dahil hiçbir köşeye verilmemiştir. Bazı eyvanlara şadırvanlar yapılmıştır. Eyvanların cephe duvarlarında havalandırma bacası açılmış, bu bacalar dam üzerinde rüzgarlıkla da nihayetleşmiştir. Bu taşlara çarpan kuzey ve batı rüzgarlarının bacadan eyvana inerek serinlik vermesi sağlanmıştır.

Yılın büyük bir bölümünün sıcak geçtiği Urfa' da, ev halkı tarafından kullanılan gün boyunca serin bir mekan olarak kullanılan eyvanlar, aynı zamanda ev planının asıl belirleyici öğesi durumundadır. Eyvanın sayısı ve yeri dikkate alınarak Urfa evleri; eyvansız, tek eyvanlı, iki eyvanlı, üç eyvanlı, dört eyvanlı plan tiplerine ayrılmaktadır.

Geleneksel Urfa evlerinde "hayat" denilen avlunun nemli bir yeri vardır. Düzgün kesme taş döşeli yat'ın ortasında mermer bir havuz, kuyu, "curun" de yalak, içerisinde incir, dut, nar, portakal, kebbat (bir çeşit turunçgil), annep, zakkum, asma gibi ağaçlardan biri veya birkaçının yer aldığı çiçeklik bulunur. ÇiçekIik aynı zamanda çöpe atılması günah olan sofradaki ekmek kırıntılarının silkelendiği yerdir. Avluyu çevreleyen duvarların dama yakın kısımlarında dikdörtgen nişler şeklinde yapılan kuş evlerinde yaşayan kuşlak çiçeklikteki bu ekmek kırıntılarıyla beslenirler.
Bu evlerden görülebilecekler şunlardır:


                                  DEVLET GÜZEL SANATLAR GALERİSİ



Kara meydan semtindedir. Postahanenin güneyine bitişik olup geleneksel Urfa evlerinin birçok özelliğini üzerinde toplamaktadır. 1888 yılında inşa edilen bu tarihi ev Kültür Bakanlığınca restore edilerek "Devlet Güzel Sanatlar Galerisi" haline getirilmiştir.

                                         ŞANLIURFA VALİLİGİ KONUK EVİ

Hacı Mustafa Hacı Hacıkamil Evi
Ôzel idare tarafından restore edilen bu Urfa Evi halen yataklı bir tesis olarak ziyaretçilere hizmet vermektedir. Valilik Konukevi diye meşhurdur.


                                               ŞURKA VALİLİĞİ .KÜLTÜR EVi

Üç adet Urfa Evi'nin birleştirilmesi ve restore edilmesi ile gençlere yönelik bir kültür ve sanat merkezi haline getirilmiştir. Her zaman görülebilir.

                                      SAKIB'IN KÖŞKÜ VE HALEPLİ BAHÇESİ


Halil-ür Rahman Gölünün batısındaki HalepIi Bahçesi içerisindedir. Bu tarihi köşk 1845 yılında yaptırılmıştır. Şehir imar planında Fuar Alanı olarak belirtilen bahçeyle beraber Belediye tarafından satın alınmıştır.

Bu kitabın yazarının gayretleriyle Urfa Belediyesi tarafından 1985 yılında restore edilmiştir. Bu köşk "11 Nisan Fuar Müdürlüğü" olarak kullanılmaktadır. Köşkün soğukluk, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiş hamamı ilgi çekicidir. Hacı Mustafa Hacıkamil Konağı olarak da bilinmektedir.


                                                             GÜMRÜK HANI

Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman zamanında 1562 yılında Behram Paşa, tarafından yaptınImiştIr. Avlusun dan Halil-ür Rahman suyu geçmektedir. İki katlı bu hanın üst katındaki odalarda terziler çalışmakta, avlusunda çayhaneIer bulunmaktadır
                                               
                                                    BEDESTEN (KAPALI ÇARŞI)

Gümrük Hanın güneyine bitişik, bir çarşıdır. Bu çarşıda mahalli kadın ve erkek giysileri, yaşmak puşu gibi baş örtüleri satılmaktadır.
                                  
                                                            SİPAHİ PAZARI

Bedestenin batısına bitişik kapalı bir çarşıdır. Bu çarşıda halı, kiIim, keçe gibi yaygılar ile Kürk ve Heybe gibi el sanatları ürünleri satılmaktadır.

                                                               HAMAMLAR

Urfa'da Osmanlı döneminden kalma 8 hamam bulunmaktadır. Bunlar; Cıncıklı, Vezir, Şaban Velibey, Eski Arasa, Serçe ve Sultan hamamlarıdır. Eski Arasa hamamı hariç diğer hamamlar sabah saat 4.00 - 10.00 saatleri arasında erkeklere, öğleden sonra 12.00- 8.00 saatleri arasında kadınlara hizmet vermektedirler.

Haşimiyemeydanı - Halil-ür Rahman Gölü yolu üzerindeki Eski Arasa hamamı kullanılmadığın
dan boş durumdadır. Yıkılıp kaybolmak üzeredir. Diğer hamamlar içerisinde en görülmeye değer olanı UcuzIuk Pazarı mevkiinde Sultan Hamamıdır. Bu hamamın doğusuna bitişik olarak ayrıca Keçeciler Hamamı bulunmaktadır. Keçeciler Hamamında 'keçe ustaları tarafından keçe pişirme işi yapılmaktadır.


                                                                HANLAR

Urfa'da Osmanlı döneminden kalma çok sayıdaki hanın en güzel örnekleri Gümrük Hanı, Hacı Kamil Hanı, Mençek Hanı, Topçu Hanı, Millet Hanı ve Barutçu Hanlarıdır.

                                                  KÜRKÇÜLÜK- KEÇECİLİK


Kuzu derisinden yapılan kürkler ve yelekler Kürkçü Pazarında imal edilerek satılmaktadır.

Keçe, halı ve kilim gibi yere serilen bir yaygı türüdür. Keçe beyaz ve mor (koyu kahve) renkte koyun yünlerinden yapılmaktadır. Çeşitli renklerde boyanmış yünden desenlerle süslenmektedir. Urfa'nın en eski el sanatlarındandır. Keçeci Pazarında ve Keçeciler Hanında yapılmaktadır. Buralarda yapılan ham keçeler, daha sonra Keçeci Hamamı'na götürülerek, göğüsle dövülmek suretiyle pişirilmekte ve son şeklini almaktadır.

                                                          BAKIRCILIK

Eskiden mutfak gereçleri bakırdan idi. Bu sanat dalı günümüzde kahve cezvesi, tepsi, mangal sürahi gibi turistik eşyalara yönelmiştir.
Bakırcılık sanatı Hüseyniye çarşılarında, Kazancı Pazarında ve Eski Arasa Hamamı yakınındaki sobacı pazarında sürdürülmektedir.
                                                  
                                                         KUYUMCULUK

Yüzük, bilezik, gerdanlık ve küpe gibi altın ve gümüş takıların imal edildiği kuyumculuk sanatı Urfa' da çok eski bir tarihi geçmişe sahiptir.
Bu sanatla ilgili ürünler Yıldız Meydam civarındaki ve Pamukçu Pazarındaki kuyumcu dükkanlarından satın alınabilir.

                                                          DOKUMACILIk

Cülha" denilen dokuma tezgahlarında dokunan, "Yamşah" ve "Puşu" denilen baş örtüleri dokumacılık sanatının Urfa' daki en yaygın ürünleridir. Bu ürünler Gümrük Hanı yakınındaki Bedestende (Kapalı Çarşı) satılmaktadır.

                                                               TAŞÇILIK

Urfa çevresindeki dağlardan özel bir taş çıkar. Şehrin eski tüm yapıları bu taşlarla yapılmıştır. Süslemeye uygun kolay işlenen bir taştır. Bu yüzden taşçılık gelişmiş ve yaygın bir sanattır.


                                                             URFA MÜZESİ


Müzenin giriş katındaki ilk salonda Asur, Babil ve Hitit çağlarına ait taş eserler sergilenmektedir. Bu eserler arasında, Harran'da bulunan ve Babil Kralı Nabonid dönemine tarihlenen ve üzerinde Nemrut'un ay, güneş ve yıldız tanrılarına dua edişini gösteren stel ilgi çekicidir.

Müzenin ikinci ve üçüncü salonlarında Neolitik Çağ'a ait (M.Ö. 7250-5500) çakmak taşından kesici ve delici aletler, taş idoller, kaplar; Kalkolitik çağa ait (M.Ö.5500-3200) pişmiş topraktan yapılmış boyalı ve boyasız seramikler, mühürler, pithoslar, kolyeler; Eski tunç çağına ait (M.Ö.3200-1800) mühür baskılı küp parçaları, silindir ve damga mühürleri, figürinli, kap parçakaları, pişmiş topraktan yapılmış hayvan figürleri, madeni eşyalar, takılar, idoller gibi eserler sergilenmektedir.

Müzenin üst katında yer alan etnoğrafik eserler seksiyonunda; yöreye ait giysiler, gümüş ve bronz takılarından örnekler, Urfa evlerinden getirilmiş süslemeli ahşap kapı ve pencere sanatları, hat eserleri, el yazması Kur-an 'ı Kerim'ler ve cam eşyalar sergilenmektedir. Ayrıca Müze bahçesinde Roma ve Bizans devrine ait mozaikler ile çeşitli dönemle ait taş eserler sergilenmektedir.



                                          ÇOK TANRILI DİNLER VE ŞANLIURFA

İlkel dinlerin dünyada bilinen eski merkezi Şanlıurfa, çok tanrılı dinlerin de dünyadaki önemli merkezlerinden biridir. Ay, güneş ve gezegenlerin kutsal sayıldığı eski Mezopotamya'daki Assur ve Babilliler'in politeist (çoktanrılı) inancına dayanan paganizm'in önemli merkez şehirleri Harran ve Soğmatar Şanlıurfa il sınırları içersindedir.

                                        ELYESA' PEYGAMBER VE ŞANLIURFA

Eyyub Peygamber'i ziyaret etmek isteyen Elyesa' Peygamber uzun yıllar sonunda O'nun yaşadığı Eyyub Nebi Köyü'ne ulaşır. Ancak kendisi bunu bilmemektedir. Karşısına insan kılığına girmiş Şeytan çıkar ve Eyyub Peygamber'in daha çok uzaklarda olduğunu söyler. Yaşlanmış ve yorulmuş olan Elyesa' Peygamber bunu öğrenince umutsuz­luğa düşer ve Eyyub Peygamber'i göremeden orada vefat eder ve Eyyub Nebi Köyü'ne gömülür
                             TEK TANRILI DİNLER (SEMAVİ DİNLER) VE ŞANLIURFA

Musevi, Hıristiyan ve İslâm peygamberlerinin atası olan Hz. İbrahim Şanlıurfa'da doğmuş, Nemrud ve halkının taptığı putlarla mücâdele ettiği için Şanlıurfa'da ateşe atılmıştır. Lut Peygamber amcası Hz. İbrahim'in ateşe atılışıını görmüş ve daha sonra Şanlıurfa'dan ayrılmıştır. İbrahim Peygamber'in torunu ve İsrailoğullarının atası Yakub Peygamber Harran'da bulunmuş, Eyyub Peygamber Şanlıurfa'da hastalık çekmiş ve Şanlıurfa'da vefat etmiştir. Hz. Eyyub'u arayan Elyasa' Peygamber O'nun yaşadığı köye kadar gel­miş, ancak göremeden orada vefat etmiştir. Şuayb Peygamber Harran'a 37 km. mesafedeki Şuayb Şehri'nde yaşamış, Musa Peygamber Şuayb Şehri yakınlarındaki Soğmatar'da Şuayb Peygamberle bu­luşmuştur. İsa Peygamber Şanlıurfa'yı kutsadığına dair bir mektubunu ve yüzünü sildiği mendile çı­kan mûcizevi portresini (Hagion Mandilion) Şanlıurfa Kralı Abgar Ukkama'ya göndermiştir.
Bütün bunlardan dolayı Şanlıurfa "Peygam-berler Şehrive "Kutsanmış Şehir" adla­rıyla tanın-maktadır.

                                                          ANIT (ABİDE) MİMARİSİ

   A. Harb-ı Umumi Şehitleri Anıtı

Şehir merkezinde Hükümet Konağı önündeki dört yolun birleştiği kavşaktadır.I.Dünya Savaşı'nın bütün cephelerinde savaşa katılan Urfalı şehit ve gazilerin hatıralarına 1917 yılında Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey tarafından yaptırılmıştır.

Sekizbuçuk metre yüksekliğindeki anıt, tama­men kesme taştan olup yuvarlak bir kaide üzerine kare gövdeli olarak gittikçe daralan bir biçimde inşa edilmiştir.

Anıtın kuzey cephesindeki üst kitabede: "Bu ha­cer samit değil, iklil-i cihâdı ekberdir. 1335" (Bu taş, sessiz değil, büyük savaşın tacıdır. 1917), alt kita­bede: "Harb-ı Umumi şühedâya fatiha 1330-1332" (I. Dünya Savaşı şehitlerine fatiha. 1912-1914) yazılı­dır.

Güney cephe üst kitabede: "Cây-ı cihâda giden erlere nusret ola. 1334" (Cepheye giden erlere yar­dım ola. 1916) yazılı olup, bu cephedeki alt kitabe ise, kuzey cephe alt kitabenin aynısıdır.

Anıt üzerindeki yazıların tümü, ünlü Urfalı Hattat Ahmet Vefik Efendi (Lobut Ahmet) tarafın­dan yazılmıştır.

Daha önce, Vilâyet binası önündeki bulvarın ortasında ağaçlar ve elektrik direkleri arasına sı­kışmış bu anıt, 1983 yılında Urfa Belediye Başkanı Alaattin Turhan tarafından şimdiki yerine nakle­dilmiştir.

B. Mustafa Kemal Paşa Anıt Çeşmesi (Yol Gösteren Çeşmesi)

Birinci Dünya Savaşı'nda Çanakkale cephesinde savaşan ve bu savaştaki kâhramanlıklmarıyla ün salmış olan Urfa taburundan geriye kalan gaziler, savaş sonrası Urfa'ya döndüklerinde komutanları Mustafa Kemal'i büyük bir hayranlıkla çevrelerine anlatmışlardır. O tarihte Mutasarrıf bulunan Nusret Bey, gazilerin Mustafa Kemal paşa'ya olan bu sevgi ve bağlılıklarını bir anıtla sembolleştirmeyi uygun görmüştür. Nusret Bey, 1917 yılında şehrin kuzey kesimini Karakoyun deresi üzerindeki Hacı Kâmil Köprüsü'ne bağlayan bir cadde açtırarak buraya "Mustafa Kemal Paşa Caddesi" adını vermiş, cad­denin ortasını çiçeklerle düzenleyerek Vali Konağı'nın karşısına (bugünkü Cebeci İşhanı) bu anıt çeşmeyi yaptırmıştır.

Bu anıt, 1972 yılında Vali Turgut Sayın tarafın­dan yerinden alınarak bugünkü yeri olan Diyarbakır-Mardin-Gaziantep yolu kavşağına nak­ledilmiştir.

Beyaz kesme taşlardan inşa edilmiş olan ve dört köşesindeki zarif sütunlarla iki kata ayrılmış olan anıtın alt kısmında, bir su haznesi ve dört tarafında çeşme bulunur. Anıtın dört cephesi üzerinde yer alan kitabelerde Kafkas Yolu, Hindistan yolu, Ankara Yolu ve Mustafa Kemal Paşa Caddesi yazı­larıyla bu yolları gösteren ok işaretleri bulunmak­tadır.

Bu anıt, Mustafa Kemal Paşa, henüz Atatürk ünvanını almadan O'nun adına Türkiye'de dikilen ilk anıt olması bakımından önem taşımaktadır. Yine Türkiye'de ilk defa bir caddeye Mustafa Kemal Paşa adı Urfa'da verilmiştir.

C. Şanlıurfa Kalesi Sütunları

Kale üzerindeki korint başlıklı iki sütunun arası 10.40 m. olup yükseklikleri 17.25 ve çevresi 4.60 met­redir. Doğudaki sütunun kente bakan yüzünün 3 metre yukarısında Estrangela türündeki Süryânice kitabede: "Ben askeri komutan BARŞ[.........]' ın oğlu AFTUHA. Bu sütunu ve üze­rindeki heykeli veliaht Prens MA‘NU'nun kızı, Kral MA‘NU'nun eşi, hanı­mefen­dim ve velinimetim Kraliçe ŞALMETH için yaptım" yazılıdır. Kitabede adı geçen Edessa kralı IX. MA‘NU'nun 214-240 yıl­ları arasında hüküm sür­düğü düşünülürse, bu sü­tunların Urfa'da günü­müze ulaşmış en eski anıtlar olduğu anlaşılır.

                                                    ŞANLIURFA GENEL BİLGİLER

Yüzölçümü: 18.584 km²


Nüfus: 1.001.455 (1990)


İl Trafik No: 63

Bu tarihi şehrin, ilk kuruluşu hakkında kesin bilgiler yoktur. Meşhur Arap tarihçisi Ebul Faraç''a göre Şanlıurfa, Nuh Tufanı''ndan sonra yeryüzünde kurulan ilk yedi yerleşim merkezinin ilki ve en önemlisidir. Hz. Adem (A.S.)''ın çiftçilik yaptığı, Hz. İbrahim Halil, Hz. Eyyüp, Hz. Şuayp, Hz. Elyasa gibi peygamberlerin yaşadığı bu bölge bugün "Peygamberler Şehri" diye anılmaktadır. Hatta Hıristiyanlar, Hz. İsa''nın mendilinin Şanlıurfa''da bulunmuş olmasından dolayı buraya Dir-Mesih adını vermişlerdir. Şanlıurfa''nın yüzyıllar boyu ayakta durmuş olması, manevi bir himayenin eseri olsa gerektir.

Urfa ilinin ilçeleri; Akçakale, Birecik, Bozova, Ceylanpınar, Halfeti, Harran, Hilvan, Siverek(bizim ora ), Suruç ve Viran şehirdir.



                                                       NASIL GİDİLİR

Karayolu: Şanlıurfa yurdumuzun güneydoğu sınırlarında ve Arap ülkelerine geçişte yer alması ve GAP'ın merkezi oluşu nedeniyle karayolu ulaşımda önemli rol oynamaktadır.

Havayolu: Kentte havalimanı bulunmaktadır.

                                                    GEZİLECEK YERLER
Müzeler ve Örenyerleri
Şanlıurfa Müzesi
Şanlıurfa Müzesi'nde; Harran'daki kazı çalışmalarından elde edilen eserlerin yanı sıra, yöredeki diğer höyüklerde ve eski iskan yerlerindeki çalışmalar sonucu ortaya çıkarılan kültür varlıkları kronolojik sıralama ile teşhir edilmektedir. Giriş katındaki ilk salon Asur, Babil ve Hitit çağlarına ait eserlere ayrılmıştır.

                                                              HARRAN

Şanlı Urfa'nın 44 kilometre güneydoğusundadır. Her yıl binlerce yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret edilen tarihi Harran Kenti, kendi adıyla anılan Harran Ovası merkezinde kurulmuştur.

Tevrat'ta Hârân olarak geçen yerin burası olduğu söylenilir. İslam tarihçileri kentin kuruluşunu Nuh Peygamberin torunlarından Kaynana veya İbrahim Peygamberin kardeşi Aran'a (Haran) bağlarlar. 13.yüzyıl tarihçilerinden İbn Şeddad, Hz. İbrahim'in Filistin'e gitmeden önce bu şehirde oturduğunu yazmaktadır. Bu nedenle Harran'a Hz. İbrahim'in kenti de denildiğini, Harran'da İbrahim Peygamberin evinin, adını taşıyan bir mescidin, onun otururken yaslandığı bir taşın varolduğunu söylemektedir.

Harran tarihiyle ilgili en doğru bilgiler arkeolojik kazılardan elde edilen buluntulara dayanmaktadır. Harran adına ilk defa, Kültepe ve Mari'de bulunan M.Ö. II. bin başlarına ait çivi yazılı tabletlerde "Har-ra-na" veya "Ha-ra-na" şeklinde rastlanılmaktadır. Kuzey Suriye'de bulunan Ebla tabletlerinde ise Harran'dan "Ha-ra-na" olarak bahsedilmektedir. M.Ö. II. binin ortalarına ait Hitit Tabletlerinde, Hitit'lerle Mitanni'ler arasında yapılan bir anlaşmaya Harran'daki Ay Tanrısının (Sin) ve Güneş Tanrısının şahit tutulduğu belirtilmektedir.


Harran, Kuzey Mezopotamya'dan gelerek batı ve kuzeybatıya bağlanan önemli ticaret yollarının kesiştiği bir noktada bulunmaktadır. Bu özelliğinden dolayı Harran, Anadolu ile sıkı ticaret ilişkileri bulunan Asurlu tüccarların da önemli uğrak yerlerinden biri idi. Anadolu'dan Mezopotamya'ya Mezopotamya'dan da Anadolu'ya olan ticaret binlerce yıl Harran üzerinden yapılmıştır. Bu da burada zengin ve köklü bir kültür birikiminin oluşmasına neden olmuştur.


Harran; Ay, Güneş ve gezegenlerin kutsal sayıldığı eski Mezopotamya putperestliğinin (Sabiizm) önemli merkezi olması yönüyle ünlü idi. Bu nedenledir ki Harran'da Astronomi ilmi çok ilerlemiştir.


Urfa'nın Hıristiyanlığın en önemli merkezlerinden biri haline gelmesine karşılık, Asur, Babil ve Hitit devirlerinden beri Harran'da süre gelen Sabiizm varlığını M.S. 11. yüzyıla kadar sürdürebilmiştir. Dünyadaki üç büyük felsefe ekolünden birisi "Harran ekolü"dür.


Bugün Cüllab ve Deysan ırmakları kurumuş olduğundan, Harran sudan ve yeşilden mahrum bir ovanın ortasında 5000 yıllık tarihi ile ayakta durmaktadır. Tipik evleri, höyüğü, kalesi, şehir surları ve çeşitli mimari kalıntıları, geceleyin gök yüzünde pırıl pırıl yıldızları ile turistlerin büyük ilgisini çekmektedir. Atatürk Barajı ve Urfa Tünelleri vasıtasıyla Harran Ovasına akıtılacak olan Fırat Nehri, Harran'ı tarihteki yeşil ve verimli günlerine kavuşturacaktır.

                                                              Şuayb Şehri

Şanlıurfa'dan 88 km uzaklıktaki Özkent köyü adıyla anılan tarihi harabelerdir. Geniş bir alana yayılan ören yerinin surlarla çevrili olduğu ve Roma devrinde inşa edildiği anlaşılmaktadır. Halk arasında Şuayb Peygamberin bu kentte yaşadığına inanılır. Burada Peygamber Makamı olarak ziyaret edilen bir de mağara bulunmaktadır.



                                                              
                                                              Sogmatar

Şanlıurfa'ya 73 km uzaklıktaki kent bugün Yağmurlu köyü adıyla anılmaktadır. M.S.1 ve 2'nci yüzyıllarda Süryaniler tarafından iskan edilmiştir. Kökü Harran Sin Kültürüne dayanan Sabiizm ve Baş tanrı Marilaha'nın kültür merkezi olduğu bilinen Sogmatar ören yerinin Baş tanrıya ve gezegenlere ibadet edilen ve kurban kesilen açık hava mabedi en önemli kalıntılarından biridir. Mabedin duvarlarında Süryanice yazılar ve gezegenleri tasvir eden insan rölyefleri işlenmiştir. Ayrıca Kalenin batısında bulunan tepedeki kayalara da tanrıları tasvir eden rölyefler ve Süryanice yazılar işlenmiştir.



                                                               Nevali Çori

Nevali Çori adıyla tanınan antik yerleşme yeri, Şanlıurfa ili Hilvan ilçesine bağlı Kantara köyünün sınırları içerisinde Fırat nehrinin sağ tarafında ve onun bir kolu olan Katara Deresinin yanında yer almaktadır.



                                                                    Kazane

Şanlıurfa merkeze bağlı Kazane (Uğurcuk) yerleşim alanının tarihi MÖ 5000-3000'e dayanmaktadır. Çalışmalar sırasında mimari buluntular, evler, sokaklar ve bu döneme ait eserler bulunmuştur. Bu yerleşim alanında höyüğün tepesinde su deposu inşa edilmiştir. Ayrıca Sümerce'yi Akadça'ya çeviren bir alfabe bulunmuştur.



                                                                    Balıklı Göl

(Aynzeliha Ve Halil-Ür Rahman Gölleri ) Urfa şehir merkezinin güneybatısında yer alan ve İbrahim Peygamberin ateşe atıldığında düştüğü yer olarak bilinen bu iki göl, kutsal balıkları ve çevrelerindeki tarihi eserler ile Urfa'nın en çok ziyaretçi çeken yerleridir.



İbrahim Peygamber, devrin zalim hükümdarı Nemrut ve halkının taptığı putlarla mücadele etmeye, tek tanrı fikrini savunmaya başlayınca, Nemrut tarafından bugünkü kalenin bulunduğu tepeden ateşe atılır. Bu sırada Allah tarafından ateşe "Ey ateş, İbrahim'e karşı serin ve selamet ol" emri verilir. Bu emir üzerine, ateş suya odunlar da balığa dönüşür. Hz. İbrahim bir gül bahçesinin içersine sağ olarak düşer. Hz. İbrahim'in düştüğü yer Halil-ür Rahman gölüdür. Rivayete göre Nemrut'un kızı Zeliha da İbrahim'e inandığından kendisini onun peşinden ateşe atar. Zeliha'nın düştüğü yerde de Aynzeliha Gölü oluşmuştur. Her iki göldeki balıklar halk tarafından kutsal kabul edilerek yenilmemekte ve korunmaktadır.



                                                         Camiler ve Kiliseler

İnanç Turizminin önemli merkezlerinden olan Urfa'da Ulu Cami , Hasan Padişah Cami, Halil-Ür Rahman Cami, İbrahim Peygamber'in Doğduğu Mağara Ve Mevlid-İ Halil Cami, Eyyüp Peygamber Makamı Ve Kuyusu görülebilecek Camilerdir. İsa Kilisesi, Der Yakup Kilisesi Urfa'nın önemli kiliseleridir.



Ulu Cami (Merkez): Urfa merkezindeki camilerin en eskilerindendir. Eski bir sinagog iken M.S. 435-436'da ölen Piskopos Rabula tarafından St. Stephon Kilisesi'ne dönüştürülmüştür. Kırmızı renkteki mermer sütunların çok olması nedeni ile "Kızıl Kilise" olarak da adlandırılan yapının yerine, 1170-1175 yıllarında Nurettin Zengi tarafından inşa edilmiştir.



Anadolu'daki çok ayaklı camiler grubunda olup, payeler üzerinde kıble duvarına paralel üç sıra çapraz tonozlarla örtülü, yatık dikdörtgen planlıdır. On dört sivri kemerli avluya açılan ve payeler üzerine duran çapraz tonozlarla örtülü son cemaat yeri, Anadolu'da ilk kez Şanlıurfa Ulu Cami'nde kullanılmıştır. Yapının sekizgen çan kulesi bugün minare olarak kullanılmaktadır.



Hz. İbrahim'in Doğduğu Mağara Ve Mevlid-İ Halil Cami (Merkez): Hz. İbrahim, Mevlid-i Halil Cami avlusunun güneyinde bulunan mağarada doğmuştur. Rivayete göre devrin hükümdarı Nemrut, bir rüya görür. Sabah rüyasında gördüklerini müneccimlerine anlatır. Müneccimlerin "Bu yıl doğacak bir çocuk senin saltanatına son verecektir" demesi üzerine Nemrut, halkına emir salarak o yıl doğacak bütün erkek çocukların öldürülmesini ister.



Sarayın putçusu Azer'in hanımı bu mağarada gizlice Hz. İbrahim'i dünyaya getirir. Hz. İbrahim 7 yaşına kadar bu mağarada yaşamıştır. Hz. İbrahim'in doğduğu mağaranın içerisinde bulunan suyun, şifalı olduğuna ve bir çok hastalığı iyileştirdiğine inanılır.



Balıklı Göl (Halil-ür Rahman ve Ayn-ı Zeliha Gölü-Merkez): Şehir merkezinde olup, içindeki balıklar, etrafındaki asırlık çınar ve söğüt ağaçları ile tabii bir akvaryum görünümündedir. Göller, Ayn-ı Zeliha ve Halil-ür Rahman olmak üzere iki tanedir. Hz. İbrahim Peygamber'in, devrin hükümdarı Nemrut ve halkının taptığı putlarla mücadele etmeye ve onları kırıp parçalayarak tek tanrı fikrini savunmaya başlaması üzerine Nemrut tarafından bugünkü Şanlıurfa Kalesi'nden ateşe atılır. Bu esnada Allah tarafından "Ey ateş İbrahim'e karşı serin ve selamet ol" emri üzerine ateş suya, odunlar da balığa dönüşür. Hz. İbrahim'in düştüğü yere "Halil-ür Rahman Gölü" denilir. Nemrut'un evlatlığı Zeliha da, Hz. İbrahim Peygamber'e aşık olur. Hz. İbrahim Peygamber için babalığı Nemrut'a yalvarır. Hz. İbrahim'in ateşe düştüğünü görünce Zeliha da kendini ateşe atar. Zeliha'nın düştüğü yere de Ayn-ı Zeliha Gölü denir.



Hz. Eyyüp Peygamber ve Makamı (Merkez): Hz. Eyyüp peygamberin, M.Ö. 2100 yılında Suriye'de Şam ile Ramla arasında üst diyarı denilen ülkenin Desniye köyünde dünyaya geldiği rivayet edilmektedir. Cüzzam hastalığına tutulan Eyyüp Peygamber, Rahime adlı karısı ile mağarada çile çekmeye devam ederek Allah'a ibadetten vazgeçmez. Bütün ıstıraplarına rağmen Allah'a asi olmaz. Sonunda, Eyyüp Peygamber imtihanı kazanır, Allah tarafından belirtilen şifalı su ile yıkanarak iyileşir, hanımı ile kendisine mal ve evlat ihsan edilerek daha sonra uzun müddet yaşar. Şanlıurfa merkezinde bulunan Hz. Eyyüp peygamberin çile çektiği mağara, Eyyüp Peygamber Makamı olarak ziyaret edilmektedir.



Eski Ömeriye Cami (Merkez): Şanlıurfa merkezinde bulunan bu caminin, mevcut kitabeleri onarım devrine ait olduğundan inşa tarihi bilinmemektedir. Halk arasında adına dayanılarak caminin Hz. Ömer tarafından yaptırıldığı söylenmektedir. Son cemaat yerinin doğu duvarında yer alan kitabede caminin 1301 tarihinde Muhammed Ağa tarafından tamir edildiği yazılıdır. Bu kitabedeki tarih Ömeriye Caminin Urfa'nın en eski camilerinden biri olduğunu göstermektedir.



Halil-Ür Rahman Cami (Döşeme Cami-Makam Cami-Merkez) : Halil-ür Rahman Gölünün güneybatı köşesinde yer alan cami, medrese, mezarlık ve Hz. İbrahim'in ateşe atıldığında düştüğü makamdan meydana gelen bir külliye halindedir. Cami, M.S. 504 tarihinde (Bizans dönemi) Urbisyus'un maddi yardımlarıyla monofistler adına yaptırılan Meryem Ana Kilisesi üzerine XIII. yy.da Eyyübiler devrinde inşa edilmiştir. Caminin güneydoğu köşesine bitişik kare gövdeli kesme taş minarenin batı cephesindeki kitabede, Eyyübilerden Melik Eşref Muzafferiddin Musa'nın emriyle 1211 yılında yaptırıldığı yazılıdır.


Rızvaniye Cami (Zulumiye Cami-Merkez): Halil-ür Rahman Gölünün kuzey kenarında yer alan cami, Bizans devrine ait St. Thomas Kilisesi'nin yerine Osmanlıların Rakka Valisi Rızvan Ahmet Paşa tarafından 1716 yılında yaptırılmıştır.



Hz. Eyyüp, Hz. Elyasa ve Rahime Hatun Türbeleri (Eyyüp Nebi Köyü-Viranşehir): Hz. Eyyüp Peygamberin mezarının, Viranşehir ilçesinden 12 km uzaklıkta Eyyüp Nebi Köyü'nde olduğu rivayet edilmektedir. Hz. Eyyüp 7 yıl çile çektikten sonra kendisine Allah tarafından nail olunan şifalı su ile yıkanıp yaralarından kurtulur. Daha sonra eşi Rahime Hatunla birlikte Eyyüp Nebi Köyünde yaşar. Her ikisinin türbesi de bu köyde bulunmaktadır.



Eyyüp Peygamberi görmek için 3 ay yol yürüyen ve çok yakınına geldiği halde göremeden ölen Hz. Elyasa'nın kabri de aynı köydedir. Rivayete göre; IV. Murat Bağdat seferinde iken Eyyüp Nebi Köyünde mola verip bir gece konaklar. Rüyasında birisi kendisine "Kaldığın yer Eyyüp Peygamberin makamıdır. Sabah kalktığında atının kişneyerek ayağını üç defa vurduğu yere bir cami ile türbe yaptır." der.



Yine özellikle yöre halkı tarafından anlatılan başka bir rivayete göre Eyyüp Peygamberin sırtını sürdüğü kutsal bir kaya kütlesi de bu köyde bulunmaktadır. Hz. Eyyüp Peygamberi ziyarete gelenler önce Hz. Elyasa'yı (Hz. Eyyüp, "Beni ziyarete gelenler önce Hz. Elyasa'nın türbesini ziyaret etsin" demiştir.) sonra Hz. Eyyüp'ün türbesini, daha sonra Rahime Hatunu ve en son da sırtını sürdüğü kutsal taşı ziyaret etmektedir.



Şuayb Şehri (Harran): Harran'a 45 km mesafede, bir ören yeri olup mevcut kalıntılar Roma Devrine aittir. Yüzlerce kaya mezarı üzerine kesme taşlardan yapılar inşa edilmiştir. Bu yapıların bazı duvar ve temel kalıntıları günümüze kadar gelebilmiştir. Şuayb şehri harabeleri arasında bir mağara, Şuayb Peygamberin makamı olarak bilinmektedir.



Ulu Cami (Harran): Harran Höyüğünün kuzeydoğu eteğinde yer alan Ulu Cami, 744-750 yıllarında Emevi Hükümdarı II. Mervan tarafından yaptırılmıştır. Ünlü medresesi, hamamı, hastanesi ile bir külliye halinde olduğu tahmin edilmektedir. Anadolu'nun en eski ve en büyük camisi olması bakımından önem arz eden caminin Selçuklu dönemindeki onarımlarından kalma mimari parçaları, taş süsleme sanatının son derece güzel örneklerindendir.



Der-Yakup Kilisesi (Nemrut'un Tahtı-Merkez): Urfa Kalesinin batısında Damlacık sırtlarında kurulmuş olan bu yapının Hıristiyanlık dininin doğuşundan sonra yaptırılan ilk kiliselerden olduğu bilinmektedir. M.S. 38 yılında Hıristiyan olan Süryaniler tarafından kurulmuş olduğu tahmin edilmektedir. Buraya Nemrut'un tahtı da diyenler olduğu gibi Nemrut'un mezarı diyenler de vardır. Halk arasında Apgarın Dağı da denir. Süryaniler buraya Deyro D'Nalşotho (Ruhların Manastırı) demişlerdir.



Deyr-i Mesih (İsa Kilisesi-Merkez): Bu kilise Tılfındır Mahallesindedir. Hıristiyanlık tarihinin ilk kiliselerinden olup M.S. 38 yılında Süryaniler tarafından yapılmıştır. Evliya Çelebi Hz. İsa'nın Urfa'ya geldiğini ve bu kiliseyi ziyaret ettiğini, bu nedenle buraya Deyr-i Mesih (İsa Kilisesi) denildiğini yazmaktadır.



Harran (Harran): Din ve dilleriyle en eski milletlerden biri sayılan İbraniler, tek tanrıya inanan bir din anlayışını ilk gerçekleştiren kavimdir. Kutsal kitaplarda anlatılan Sami asıllı Yahudi kavmi, Tevrat'a göre Yehova İbranilerini yöneten İbrahim Peygambere "Kabileni al ve baba evini (Ur şehri şimdiki Urfa) bırak, göstereceğim ülkeye git. Orada kavmini büyük bir millet yapacağım." denmiştir. Yine Tevrat'ta "Abram Harran'dan gittiği vakit, 75 yaşında idi" denilmektedir. Hz. İbrahim'in evinin kentin ortasında bulunan höyüğün kuzey eteklerindeki kalıntılar arasında bulunduğu bilim çevrelerince iddia edilmektedir.



                                                           Köprüler ve Su Kemerleri



Karakoyun Deresi

Karakoyun deresinin tarihteki adı Deysan Irmağıdır. Urfa'nın batısından doğan, şehir içersinden geçerek Harran Ovası'nda Cüllap Irmağıyla birleşen bu dere günümüzde kurumuş bir durumdadır. Karakoyun Deresi üzerinde batıdan başlamak üzere doğuya doğru; Hızmalı Köprü, Millet Köprüsü, Jünstinyen Su Kemeri, Samsat Köprüsü (Eski Köprü), Hacı Kamil Köprüsü, Beg Kapısı Köprüsü (Kısas Köprüsü) ve Demir Köprü bulunmaktadır.



Karakoyun Su Kemeri

Millet Köprüsü ile Samsat Köprüsü arasındadır. Bizans imparatoru Jünstinyen tarafından 525 senesinde yaptırıldığı tahmin edilmektedir.



Urfa Kalesi

Kentin güneybatı kesiminde, Halil-ür Rahman ve Ayn-ı Zeliha Göllerinin güneyindeki Damlacık Dağı üzerindedir. Doğu, batı ve güney tarafı kayadan oyma derin savunma hendeği ile çevrili, kuzey tarafı ise sarp kayalıktır.



Çeşmeler

Firuz Bey Çeşmesi

Ulu Caminin doğusuna bitişik olan Eyyübi Medresesinin güney duvarında yeralan çeşme 1781 tarihinde Firuz Bey tarafından yaptırılmıştır. Medreseden günümüze sadece 1191 tarihli kitabesi kalmıştır. Aynı yerde bugün görülen tek eyvanlı medrese, Eyyübiler Devri medresesinin üzerine 1781 tarihinde Nakibzade Hacı İbrahim Efendi tarafından yaptırılmıştır.



Hamamlar

Urfa'da Osmanlı Dönemi'nden kalma 8 hamam bulunmaktadır. Bunlar; Cıncıklı(), Vezir, Şaban, Velibey, Eski Arasa, Serçe ve Sultan hamamlarıdır.

Hanlar ve Çarşılar

Urfa'da Osmanlı Dönemi'nden kalma çok sayıdaki hanın en güzel örnekleri Gümrük Hanı, Hacı Kamil Hanı, Mençek Hanı, Topçu Hanı, Bican Ağa Hanı, Millet Hanı ve Barutçu Han'dır.

Şanlıurfa'nın Osmanlı döneminden kalma iş hanları ve çarşılarından oluşan eski ticaret merkezi Gümrük Hanı civarında yoğunluk göstermektedir. Kazaz Pazarı (Bedesten), Sipahi Pazarı, Koltukçu Pazarı, Pamukçu Pazarı, Oturakçı Pazarı, Kınacı Pazarı, Bıçakçı Pazarı, Kazancı Pazarı, Neccar Pazarı, İsotçu Pazarı, Demirci Pazarı, Çulcu Pazarı, Çadırcı Pazarı, Saraç Pazarı, Attar Pazarı, Tenekeci Pazarı, Kürkçü Pazarı, Eskici Pazarı, Keçeci Pazarı, Kokacı (Kovacı) Pazarı, Kasap Pazarı, Boyahane Çarşısı, Kavafhane Çarşısı, Hanönü Çarşısı, Hüseyniye Çarşıları Gümrük Hanı civarında yer alan ve günümüzde de tarihi özelliklerini koruyan önemli alış veriş yerleridir.

Ornitoloji



Dünyada soyu tükenmekte olan ve Türkiye'de yalnızca Birecik'te yaşayan Kelaynaklar Şanlıurfa yöresindeki hayvan türlerinden en ilgincidir. İbidae soyundan olan Kelaynaklar baş ve gerdanları tüysüz olduğundan bu adla anılmaktadır. Birecik'ten başka Fas ve Cezayir'de yaşayan Kelaynaklar kış aylarında Etiyopya ve Madagaskar'a göç ederler ve şubat ortasından başlayarak Birecik'e gelirler. Kayalık yamaçlarda yuva kurar, yumurtlama döneminden sonra temmuz ayı ortalarında geri dönerler. Birecik'te her yıl Kelaynak Festivali düzenlenmektedir.

Geleneksel Urfa Evleri

Urfa evleri genellikle harem (halk harem der) ve "oda" denilen selâmlık kısmı olmak üzere iki bölümden oluşurlar. Bazen bu iki bölüm, aralarından bir duvarla ayrılmış ve sokak tarafından ayrı birer kapıları olan müstakil iki ev görünümünü verdikleri gibi, bazen de tek kapıyla girilen selâmlık bölümünden sonra ikinci bir kapıyla harem bölümüne geçilen bir plan gösterirler.

Hacı Hafızlar Evi

Kara Meydan semtindedir. Postahanenin güneyine bitişik olan bu ev, harem ve selâmlık bölümlü olup geleneksel Urfa evlerinin birçok özelliğini üzerinde toplamaktadır. 1888 yılında inşa edilen bu tarihi ev Kültür Bakanlığı'nca restore edilerek Devlet Güzel Sanatlar Galerisi haline getirilmiştir.

Sakıbın Köşkü

1796-1876 yılları arasında yaşayan Şair Sakıp Efendi tarafından yaptırılan bu konak Halepli Bahçe içerisinde bulunur. Nedim Efendi Konağı gibi harem ve selâmlık olarak geniş bir alana yayılır. 1985 yılında Şanlı Urfa Belediyesi'nce tamir ettirilmiştir.

Küçük Hacı Mustafa Hacıkamiloğlu Konağı
(Vilayet Konukevi) : Şanlı Urfa Merkezinde, Vali Fuat Caddesi'nin (Büyükyol) Balıklıgöl'e yakın kesiminde Selahattin Eyyubi Caminin batısındadır. Bu tarihi konak 19. yüzyılın ikinci yarısında inşa edilmiştir (1890 yılları). Harem ve selamlık bölümleri vardır. Konakta inşaat malzemesi olarak ünlü Urfa Taşı kullanılmıştır.



COĞRAFYA

Karacadağ Şanlıurfa' nın en yüksek noktasını teşkil eder. Güney yarısında ovalar yer alır. Şanlı Urfa'nın etrafında çok sayıda mağara; sarnıç; polye; dolin bulunmaktadır. (Kanlı Mağara; Dedenin Sarnıcı vb.)

Batıdan doğuya doğru Suruç; Harran; Viranşehir-Ceylanpınar; Halfeti; Hilvan ve Bozova Ovaları en önemli ovaları, Karacadağ; Tektek; Takırtukur; Susuz; Germuş; Nemrut; Şebeke; Arat dağları en önemli dağları, Fırat Nehri; Culap Suyu; Habur Nehri en önemli nehirleri ve Atatürk Baraj Gölü; Halil-ür Rahman Gölü; Aynzeliha Gölü de en önemli gölleridir.

Şanlıurfa iklimi karasal iklim özelliği gösterir. Yazları çok sıcak ve kurak; kışları bol yağışlı ve nispeten ılıman geçmektedir.



TARİHÇE

Şanlıurfa tarihinin Paleolotik çağa kadar uzandığı tespit olunmuştur. Kazılarda Neolitik çağ Kalkolitik çağ ve İlk Tunç çağına ait çok sayıda değerli eserler ele geçirilmiştir.

Bölge, Arami, Part, Roma, Bizans, Arap, Selçuklu, Selahattin Eyyubi, Moğol, Memlük ve Osmanlı hakimiyetinde kalmıştır.



NE YENİR

Yemek kültürü oldukça zengin olan Şanliurfa'da Ayran çorbasi, çagala aşi, pakla aşi, hitti bastirmasi, sarimsak aşi, isot çömlegi, erik tavasi, semsek, has (marul) dolmasi, mimbar, acir bastirmasi, masluka, lebeni, borani, duvakli pilav, etli köfte (çig köfte), haş haş kebabi, kemeli kebap, tike kebabi, tepsi kebabi, frenkli (domatesli) kebap, kemeli cacik, bostana, koruk salatasi, katmer, aşir aşi, paliza, şillik, haside, kuymak, zingil, paliza geleneksel yöresel yemekler arasinda sayilabilir.

NE ALINIR

Şanlıurfa'da tarihi çarşı ve pazarlarda el dokumacılığı, tarakçılık, ağaç oymacılığı, saraçlık (dericilik), kürkçülük, bakırcılık, kuyumculuk ve taş süslemeciliği ürünleri bulunmaktadır.