Geçmiş zamanların birinde bağlarıyla
Bir insan hem varlıklı hem ahlaklı olunca onu çekemeyenler de elbette olacak… Bazıları şöyle diyordu:
İnsan bu kadar varlıklı olduktan sonra elbette herkese dağıtır… Malı nasıl olsa çok..! Dağıt dağıt bitmez ki…! Bu kadar refah içinde olan biri tabi ki iyi ahlaklı olur; ona sataşan yok çatışan yok… Herkes ona nasıl olsa saygılı davranıyor…
Oysa Allah kulu Eyüp'ün samimiyetini ve Hakka bağlılığını biliyordu. Bunu diğer insanlara da göstermek istedi. Hem böylece Eyüp gelmiş geçmiş herkese sabrın simgesi olacaktı.
Hz. Eyüp'ün tıkır tıkır giden işleri ilk kez hayvanlarının peş peşe hastalanmaya başlamasıyla bozuldu. Kısa süre içinde koca sürüden bir tek sıska inek bir tek kara keçi kalmadı; hepsi telef oldu. İnsanlar Eyüpün bu duruma ne diyeceğini merak ediyor; ağzını yoklayarak:
Nedir bu başına gelenler…!diyor ah vah ediyorlardı. Eyüp peygamber yüksek ahlakından ödün vermeksizin:
-Allah verdi; Allah aldı; her şey Onun değil mi?diyordu.
Eyüp Peygamber hayvanlarını kaybetti ama sabrını ve aaaanetini kaybetmedi.
Belalar geldiğinde aile ve akrabalarıyla gelirmiş…! Eyüp Peygamber bir gün dışarıda işleriyle meşgul iken acı bir haber aldı. Ani bir sarsıntıyla evleri yıkılmış tüm çocukları göçük altında kalmıştı. Yıkıntıdan sağ kurtulan yalnızca karısıydı. Hz. Eyüpün gözleri evlat acısından kanlı yaşlarla doldu; ama sabır dedi.
Eyüp Peygamber çocuklarını kaybetti ama sabrını ve aaaanetini kaybetmedi.
Belalar henüz bitmemişti. Hz. Eyüpün vücudunda yaralar çıkmaya başladı. Küçük küçük çıbanlar gün geçtikçe büyüdü; bütün vücuduna yayıldı. Eyüp Peygamber hekimlere gitti ilaçlar kullandı ama nafile… Yaralar iyileşeceğine azıyordu. Eyüp Peygamberin hastalığı arttı. Artık çalışamadığı için elde avuçta ne varsa hepsini tüketti. Karısı ona bakıyor evi geçindirmeye çalışıyordu.
Eyüp Peygamberin yaraları çok fenalaştı. Hastalığının bulaşıcı olması ihtimaline karşı kimse onun yanına yaklaşmak istemiyordu. Eyüp Peygamber yapayalnız kalmıştı. Acı ve ıstıraplar içindeydi… Allaha dua etmeye ve Ondan sabır istemeye devam etti. Ama artık bırakın vücudunu hareket ettirmeyi dudaklarını kıpırdatacak takati kalmamıştı. Bir insanın başına gelebilecek her türlü felaket ve müsibet onun başına gelmişti ve o tıpkı sağlıklı ve varlıklı günlerinde olduğu gibi Allahtan uzaklaşmamış Ona olan bağlılığını ve güvenini kaybetmemişti. Hz. Eyüp imtihanını başarıyla geçmiş ve insanlara örnek bir kul olmuştu.
Eyüp Peygamber sağlığını kaybetti ama sabrını ve aaaanetini kaybetmedi.
Hastalığının şiddetlendiği bir anda:
Ey Rabbim!diye dua etti. Halim sana malumdur. Adını anamayacak kadar hastayım! Ey Şifa Veren! Şifana muhtacım…
Yüce Allah kulundan hoşnuttu. Eyüp Peygamberin makamını katında daha da yüceltti.
Ona:Ayağını yere vur diye vahyetti. Eyüp Peygamber güçlükle ayağını kaldırıp indirdi. Ayağını indirdiği yerden berrak bir su kaynamaya başladı. Eyüp Peygamber o suyla yaralarını temizledi. Yaraları kısa sürede kuruyup kayboldu; sudan doyasıya içti içindeki dertler şifa buldu. Eyüp aleyhisselam hastalanmadan önceki sağlığına aaa zamanda kavuştu. Sağlığını kazanan Hz. Eyüp servetini de yeniden kazandı. Böylece o refah ve sağlık içindeyken Allahı unutmadığı gibi yoksul ve hastalıktayken de Ona küsmedi isyan etmedi. Böylece Eyüp aleyhisselam Allahın sadık ve sabırlı bir kulu olarak tarihe geçti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder